top of page

Otizmli Çocuklar Nasıl Bir Eğitim Almalı?

Din, dil, ırk, sosyal statü ayırt etmeyen otizmin, günümüzde bilinen tek tedavisi, tek ilacı; erken tanı ile yoğun ve sürekli özel eğitimdir. Bilimsel araştırmalar, erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde 50’sinde otizmin belirtilerinin kontrol altına alınabildiğini, gelişim sağlanabildiğini, hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmadığını gösteriyor. Tabi bu gelişmede otizmli çocuğun, otizmden etkilenme düzeyi ve otizme ek olarak zihinsel yetersizlik ya da daha başka ek bir yetersizliğinin olup olmaması bu sonucu etkileyen önemli etmenlerdir.


Otizmli çocukların eğitimine olabildiğince erken başlamalıdır;


· Günümüzde 18 aydan itibaren otizm tanısı koyulabiliyor. O nedenle eğitime, çocuğa otizm tanısı koyulur koyulmaz başlamak gerekiyor. Özellikle 3-5 yaş arası otizmli çocuklar için eğitimin önemi çok büyüktür.

· Eğitim, çocuğun bireysel özelliklerine ve gereksinimlerine uygun olmalıdır.

· Yoğun bir eğitim olmalıdır. Otizmli çocukların haftada en az 30 saati bulan yoğun bir eğitim almaları sağlanmalıdır.

· Kesintisiz eğitim verilmelidir. Kesintisizlik, mümkünse haftada yedi gün yılda 12 ay anlamına gelmektedir.

· Otizmli çocuklarda öncelikle bire bir eğitim sonrasında, küçük ve büyük grup eğitim şeklinde ilerlemek gerekmektedir.

· Özel bir müfredat kullanılmalıdır.

· Eğitimin içeriği otizmde görülen yetersizlikleri iyileştirmeye yönelik olmalıdır.

· Mutlaka bilimsel dayanaklı tekniklere yer verilmesi gerekmektedir.

Otistik çocukların eğitimi sadece okul ya da bireysel terapilerle sınırlı kalmayıp, yaşamının her alanında devam etmesi gereken yirmi dört saatlik bir süreçtir. Otistik çocukların birbirlerinden farklı özellikleri olduğundan, her çocuğun eğitimi için o çocuğa özgü Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) hazırlanmalıdır.

Otizmin eğitim ve tedavisinde dikkat edilmesi gereken en önemli unsur “ EĞİTİME AİLENİN KATILIMINI” sağlamaktır. Ailenin BEP içersinde yer alması, eğitimde kullanılan yöntemleri öğrenmesi ve bunları gerektiği durumlarda kullanması çocuğun gelişimi açısından önemlidir. Ailenin eğitime katılımı başka bir deyişle şarttır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta eğitimin yoğun ve sürekli uygulanmasıdır.

Eğitim programının ; – Otistik çocuklar için geliştirilmiş otizme özgü bir program olması, – Çocuğun bireysel özelliklerine ve gereksinimlerine uygun olması,Çocuğun sadece yaşına değil, gelişim düzeyine uygun becerileri bulundurması, – Baştan belirlenmiş net hedeflerinin olması – Sonuçlarının ve hedefe ulaşılabilirliğin değerlendirilmesi – Belirli aralıklarla hedeflerin gereksinimlere göre uyarlanabilmesi, programın esnek ve yenileniyor olması – Yapılandırılmış olması, hem öğretilecek becerinin hem de öğretim yapılacak mekanın düzenlenmesi – Sistematik olması, beceri alt basamaklarını takip ederek öğretim yapılması – Akranlarıyla bir arada olduğu entegrasyon süreçleriyle tamamlanması oldukça önemlidir. ÖZEL EĞİTİM Otistik çocukların tam bağımsız olmaları, ya da en az bağımlı hale getirilebilmeleri için gerekli ve yaşına uygun özbakım, zihinsel, sosyal ve iletişim becerilerini kazanmaları için verilen eğitimdir. Özel eğitim programı içersinde konuşma ve dil terapileri ile otistik özellikleri olan çocukların konuşma ve konuştukları dili kullanabilme becerilerinin geliştirilmesi, düzeltilmesi ve ilişki kurabilmelerini sağlamak amaçlanır. Uğraşı terapisi ise otizmli çocukların öz bakım becerilerini geliştirmek, denge ve koordinasyon, el ve göz koordinasyonu, kaba ve ince motor becerilerini geliştirmek için uygulanır. EĞİTİMSEL YÖNTEMLER

Davranışçı Yöntem (Uygulamalı Davranış Analizi) Bu yöntem Los Angeles’daki California Üniversitesi psikologlarından Dr. Ivar Lovaas tarafından geliştirilmiştir. Davranışçı yöntemde her bir davranış öğretilirken, o davranış, onu oluşturan alt davranışlara bölünerek basitleştirilmekte, sözel açıklama ve yönergeler ile hedeflenen davranış kazandırılmaktadır. Bu eğitim yönteminde eğitimcinin önemi büyüktür. Öğrenimde çocuk – eğitimci ilişkisi önemlidir. Bireysel eğitim ile sosyal davranış, taklit, bağımsız oynama becerisi, öz bakım becerileri, dikkat ve dil kullanımı gibi becerilerin arttırılması, öfke nöbetleri, kendine ve çevresine zarar verici davranışlar ve yineleyici davranışlar da azaltılmaya çalışılmaktadır.

Davranışçı yöntemde, sistemli bir gözlem ve kayıt tutma ile kazandırılmak istenen ya da azaltılmak istenen davranışlar belirlenir. Bu belirlenen davranışlara müdahalede bulunulur, aynı gözlem ve kayıt tutma yöntemleri ile müdahalenin etkililiği değerlendirilir.

Bu yönteme göre, erken tanı sonrası erken eğitim veren kurumlarda, bireysel ve grup eğitimleri verilmektedir. Aynı zamanda çocuk için hazırlanan eğitim planı çerçevesinde aile de eğitime evde destek vermekte, eğitime katılmaktadırlar.

Eğitim programı oluşturulmadan önce çocuğun performansı belirlenir. Çocuğun müdahale ya da eğitim öncesi belirlenen performansı doğrultusunda hazırlanan eğitim programında, azaltılması istenen ya da istenmeyen davranışlar için davranışçı yaklaşımın temel yöntemleri (ödül, görmezden gelme, biçimlendirme, şekillendirme gibi) kullanılır. Bu yöntemde otistik özellikleri olan çocuğun belirli bir davranış modelini öğrenmesi için taklit etmeyi de öğrenmesi gerektiği düşünülür. Normal gelişim gösteren çocuklar öğrendikleri bir davranışı birden fazla ortamda yapabilirken (genellerken), otistik özellikleri olan çocuklar için öğretilen becerileri genelleştirebilme, bir başka deyişle farklı ortamlarda kullanabilme becerileri de öğretilir. Bu nedenle öğrendiği bir davranışı evde, okulda, serviste diğer bir deyişle pek çok farklı ortamda tekrar etmelidir.


Davranışçı yöntemde, davranış problemlerinin etkili tedavisinde:

· Çocuğun uyanık olduğu her an,

· Çocuğun bütün davranışlarını hedef alan,

· Yaşamının geçtiği tüm çevrelerde,

· Çevresindeki tüm önemli kişiler tarafından,

· Haftada en az 40 saat uygulanan eğitim hedeflenir.


Davranışçı yöntemin amacı, haftada 40 saatlik yoğun eğitimin altı yaşına kadar devam etmesi, otistik özellikleri olan çocukların akranlarıyla birlikte kaynaştırma programına devam ederek eğitimini sürdürmesidir.

Bu yöntem, otizmde uygulanan diğer yöntemler ile karşılaştırıldığında, iki yıllık eğitim sonrası elde edilen sonuçları, bilimsel bir çalışma ile ortaya koyarak başarısını kanıtlayan tek yöntem olarak dikkat çeker. Bu çalışmada, iki yıl süren eğitim sonrası deneme grubundaki çocukların %42’sinde zekâ ve sosyal gelişim kazançları görülmüşken, %47’sinde normal gelişim gösteren çocuklar grubuna katılım rapor edilmiş, zekâ ve uyum davranışı testlerinde normal gelişim gösteren çocuklardan anlamlı derecede farklılık gözlenmemiştir.

Davranışçı yöntemde, otistik özellikleri olan çocuklarda görülen problem davranışların azaltılması ile ilgili programlar hazırlanır. Bu yöntemde, davranışın nedeni kişilerde değil, kişinin çevreyle etkileşiminde görülür. Bu nedenle problem davranışı azaltmaya çalışılırken öncelikli olarak davranış öncesi, davranış, davranış sonrası durumların ya da olayların gözlenmesi gerekir. Problem davranışlar azaltılırken, azaltılmak istenen davranış görmezden gelinerek arttırılmak istenen davranış pekiştirilir.

Gelişimsel Stratejiler “Floortime Therapies” (Greenspan, Wieder, 1998) 1970’li yıllarda Eric Schopler tarafından geliştirilmiş, otistik özellikleri olan çocuğun becerileri, ilgi alanları ve gereksinimleri temel alınarak hazırlanmış bir eğitim programıdır. Bu yöntemde çocuğun ihtiyaçlarına uygun bir ortam oluşturarak kapasitesini en üst düzeyde kullanmasını sağlamayı amaçlanmakta, çocuğu toplum tarafından normal olarak kabul edilebilir kalıplara sokmaktan çok, çocuğun düşünce şekillerini anlamasını ve onun davranışlarının bu çerçeve içinde değerlendirerek şekillendirmek hedeflenmektedir.


Bu yöntemde, çocukları ilgileri olmayan alandaki bilgileri öğrenmeleri için zorlamak yerine, onların daha pozitif ve üretken bir şekilde çalışması için bireysel özelliklerini değerlendirme ve ilgi alanlarından yararlanarak motivasyonlarını artırma yoluna gidilir.

Örneğin, sınıfta tükürmek, tekme atmak gibi istenmeyen davranışlar sergileyen bir çocukta, bu davranışlarının buz dağının üzerinde kalan kısmını oluşturduğu, altında yatan faktörlerin zayıf sosyal muhakeme, “Kendisinin ve çevresindeki kişilerin farkında olamama sıkıntıları” ve iletişim yetersizliği nedeni ile dikkati çekmek için yaptığı düşünülür. Çözüm için iletişimi artırıcı görsel materyallerin kullanımı ile öğretmenin dikkatini çekmesi yöntemi öğretilir. TEACCH PROGRAMI

TEACCH PROGRAMININ DAYANDIĞI EĞİTİMSEL İLKELER

Teacch programı eğitimsel ilkeleri, otistikleri diğer gruplardan ayıran özelliklerden yararlanır. Bunlar;

1) Güçlü Yanlar, Alanlar ve İlgiler Her bireyin daha iyi olduğu alanlar ve özel ilgileri, yapmaktan hoşlandığı şeyler vardır. İnsanlar daha iyi yapabildiklerini yapmak, böylece başarılı olmak eğilimi taşır ve zorlandığı, başarısızlık ihtimali olan şeyleri yapmaktan kaçınır. Özel ilgi duyduğu ve sevdiği etkinliklerde, motivasyonu daha yüksek olduğu için yapma eğilimi daha yüksektir.

Örneğin sıralama davranışı olan bir çocuk için, yapmasını istediğimiz işleri sıralayan resim veya yazılardan oluşturulmuş bir şema kullanmak bu özelliğinden yararlanmaktır. Sarı renge takıntısı olan bir çocuk için yapmasını istediğimiz işleri sarı ile işaretlemek bu özelliğinden eğitimsel olarak yararlanmaktır. Yazılara ilgi duyan bir çocuk için, öğreteceğimiz kelimeleri “sözel tekrar” yerine yazılı alarak sunmak daha etkili olacaktır. Renkleri eşleştirmeyi, arabaları seven bir çocukla arabalarla çalışırken; bilgisayarı seven bir çocukla bilgisayarda çalışmak daha verimli olacaktır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Önemli olan çalıştığımız çocuğun hoşlandığı/ hoşlanmadığı, oyunları, etkinlikleri, yiyecekleri; iletişiminin arttığı/azaldığı durumları, etkinlikleri ve özel ilgilerini (yazılar, sayılar, resimler, müzik, bilgisayar, TV vb) belirlemektir. Bu özelliklerini, hatta takıntılı davranışlarını dezavantajdan avantaja, bir eğitim aracına dönüştürmek Teacch prensiplerinden biridir. Bu nedenle eğitim programında nelerden, nasıl yararlanacağımızı belirlemek için güçlü yanları ve ilgileri belirlemek amacıyla HANEN programı formları veya benzer listeler kullanılabilir.

2) Bireyselleştirilmiş Eğitim İçin Değerlendirme (Yetenek ve Becerilerin Düzenli Değerlendirilmesi, Dikkatli ve Devamlı Yardım)

Otistik çocuk her gelişim alanında farlı düzeylerdedir. Önemli olan her gelişim alanındaki öncelikleri belirlemektir. Bireyin öncelikli ihtiyaçlarını giderecek alanlardaki becerilerden hedef seçilmelidir. Uzun dönemli hedeflerin gerçekleşmesi için kazanılması gerekli öncül becerilerin öncelikle çalışılması gözden kaçırılmamalıdır. Teacch programı alınacak hedefleri belirlemek, öğrenmeye en hazır olduğu becerileri, öncelikli hedefleri doğru saptamak amacıyla PEP-R ölçeğini kullanmaktadır. Bu ölçekle taklit, algılama, el-göz koordinasyonu, ince motor, kaba motor, bilişsel ve sözel olmak üzere 7 alanda gelişimsel değerlendirme yapılmaktadır. Her gelişim alanında yapabildiği, yapamadığı ve kısmen yapabildiği (öğrenmeye hazır olduğu) beceriler belirlenmektedir. Düzenli aralıklarla değerlendirme yapılarak, kazanılan beceriler yerine yeni hedef beceriler seçilmelidir. Her çalışmada çocuğa gerektikçe ve gereken miktarda yardım verilmelidir. Yardım giderek azaltılmalı, çocuk beceriyi bağımsız yapabilme düzeyine gelince sonlandırılmalıdır.

3) Yapılandırılmış öğretim (Anlamın anlaşılmasına yardım)

Birinci yazıda bu bölümde yazılanları hatırlarsak, olaylar, davranışlar, beceriler arasındaki bağlantıları kurmada, çevresinde olan biteni yorumlamada zorlukları olan otistiklere, eğitimcilerin eğitim sürecinde bu anlamda yardımcı olmaları gerektiği açıktır. Otistik bireyin kendi dünyasındaki anlamı öğrenmesi, olayların sırasını ve ilişkisini kavraması, çevrenin bir anlamı olduğunu öğrenmesi, Teacch programının temel hedefidir. Bireyin bu yetersizliği azaldıkça eğitimciye, aileye bağımlılığı azalacak onların yönlendirmesine ihtiyaç duymadan günlük yaşamda gerekli pek çok beceriyi yapabilecektir. Bu nedenle Teacch programı, çocuğun bazı becerileri, kuralları, dili kullanmayı öğrenmesinin yeterli olmadığını; bunlar arasındaki bağları, neden-sonuç ilişkilerini kavraması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunu yapabilmesi için çevrenin/eğitim ortamının yapılandırılması, anlaşılır kılınması gerekmektedir.

4) Problem Davranışların Altında Yatan Nedenleri Anlama (Anlamamaktan kaynaklanan uyumsuzluk)

Otistik bir çocuğun kasıtlı olarak karşı koyucu ya da kışkırtıcı davranışlar göstermesi nadiren rastlanılan bir durumdur. Ancak çoğu zaman anne-babalar ve eğitimciler, gözünün içine bakarak tam tersini yapan veya yasaklanmış bir eylemi gerçekleştiren çocuğun bu davranışını kasıtlı olarak yaptığını düşünür. Teacch programı uygun olmayan davranışları yalnızca ortadan kaldırmanın yeterli olmadığını düşünür ve bu nedenle davranışların temelinde yatan nedeni anlamaya odaklanır. Bu davranışları değiştirmek için bilişsel-davranışçı yöntemlerden yararlanır.

5) Ebeveyn ile ortak çalışma

Teacch programı ailenin görüşlerine, çocuğunu gözlemleyen ve iyi tanıyan kişiler olarak önem verir. Bu nedenle eğitimcilerin eğitim programını oluştururken ailenin istek ve ihtiyaçlarını dikkate almalarını, onların yaşantısını zorlaştıran davranışları düzeltmeye öncelik vermelerini temel prensiplerden biri olarak kabul eder. Okulda kazanılan becerilerin günlük yaşamda tekrar edilmesi ve genellenebilmesi büyük ölçüde ailenin katılımıyla gerçekleştirilebildiği için de aile çok önemlidir. Bu nedenle Teacch programında aile yardımcı terapist olarak eğitimcinin yanında ve eğitimin önemli bir parçasıdır.

6) Teacch Uygulayan Profesyoneller Otizmi Tüm Yönleriyle Kavramış Olmalıdır Otistiklerle çalışan tüm uzmanlar, sadece psikolog, dil terapisti gibi belirli bir alanla sınırlı olarak değil, otizmden kaynaklanan tüm sorunlara hakim, genelleme yapabilen bireyler olmalı ve bütünleştirici bir çalışma sistemi uygulamalıdır.

PECS Görsel İletişim Sistemi PECS sistemi Amerikalı psikolog Andy Bondy ve konuşma terapisti Lori Frost tarafından geliştirilmiştir. Bu yöntem, iletişimi bir büyüğün yönetmesi yerine çocuğun başlattığı ve lider olduğu, çocuğa istediği bir nesneyi elde etmek için, o nesneyi resmiyle değiş tokuş etmeyi öğreten bir yöntemdir. Konuşamayan ya da kelime hazinesi olup da düzenli ve anlaşılır şekilde iletişimde bulunmayan her çocuğa öğretilebilir. Örneğin, içecek bir şey istediğinde onun resmini bir büyüğe verip ondan içeceğini almayı öğrenir. Bu değiş tokuş formülü ile birisine yaklaşma ve onunla etkileşim gibi iletişim için gerekli beceriler kendiliğinden öğrenilmektedir. Bu sistem çocuğun bulunduğu her yerde öğretilmektedir.

Eğitim sistemi altı aşamaya ayrılmıştır. İlk başta gereksinimini tek bir resimle anlatan öğrenci, değişik resimleri ayrımsamayı ve diğer aşamalara geçildikçe karmaşıklaşan cümleler kurmayı öğrenir. Resimler ve cümleler taşınır bir cırtcırtlı kitaba konmaktadır. Bunun amacı çocuğun istediği zaman, istediği yerde yeni bir cümle kurarak iletişime girmesidir. PECS sistemi arkadaşlar arasında iletişim, sırasını bekleme ve oyun oynama becerilerini geliştirmek amacıyla da kullanılır.

Amerika Birleşik Devletleri’ nin Delaware eyaletindeki Otizm Projesi, PECS sistemi ile bir seneden fazla eğitim gören çocukların %76’ sının, bu sistemi iletişim amaçlı kullandıklarını ya da konuşmayı kullanmayı artırdıklarını tespit etmiştir. Bu araştırmada PECS sistemi ile çocukların konuşmayı da öğrenebildikleri, kendilerine göre kolay bir iletişim yöntemi kullandıkları için onların daha sakin ve mutlu oldukları görülmüştür.


Sosyal Öyküler Sosyal öyküler, eğitimci Carol Gray tarafından otistik özellikleri olan çocukların eğitiminde kullanılmak üzere 1991 yılında geliştirilmiştir. Sosyal öyküler hazırlanırken, okuma – yazma bilen çocuklarda basit cümlelerden, okuma – yazma bilmeyen çocuklarda da resimler, semboller ya da fotoğraflardan yararlanılarak öyküler hazırlanır. Hazırlanan öyküler; çocuklara, sosyal ortamlarda ne yapmaları gerektiğini anlatır. Sosyal öyküler ile öğrenen çocuk, öykünün sahibi olmalı, öykü onun için yazılmış olmalıdır. Bu öykülerin çoğu sosyal davranışın içindeki “nasıl” ı ve bazı “neden” leri açıklamaktadır. Her öykü; çocuğun anlamakta güçlük çektiği durum hakkında detaylı bilgi vererek başlar. Sonra öykünün nerede geçtiği, kimlerin olduğu, çekilen zorluğun doğası ve gerçek yaşamda ne olduğu dahil edilir. Öyküler; tanımlayıcı ve anlatıcı (ne olduğunu ya da olacağını ve nedenlerini anlatan), geniş açı ve genelleyici (bazı durumlarda insanların ne hissettiğini ve nasıl tepki verdiğini anlatan), yönetici (herhangi bir durum içinde ne olması gerektiğini anlatan) olmak üzere üç cümle çeşidinden oluşur.

Özellikle “genelde” “yapmayı, etmeyi deneyeceğim” sözleri cümlelerde kesin sözler yerine tercih edilir. Bunun sebebi hata veya istisnaya da yer vermektir. Çünkü otistik özellikleri olan çocuk söyleneni anladıktan sonra kuralda yapılacak bir değişikliği anlamakta çok zorlanır.


Hanen Metodu Bu program dil ve konuşma gecikmesi olan çocuklara, onlarla en çok vakit geçiren ebeveyn ve diğer büyüklerin eğitilerek, çocukların iletişimi öğrenmelerinde başlıca rol almalarını sağlamak üzere hazırlanmıştır. Çocuğun iletişimde lider olmasına izin verilir. O, gözlenir, beklenir ve dinlenir. Onunla yüz yüze olunur, ilgileri takip edilir ve ilgisini çekebilecek durumlar yaratılır. İletişim kurulurken iletişimin karşılıklı olmasına dikkat edilir. Etkinliklerde çocuğun sevdiği oyuncaklar kullanılır. Günlük herhangi bir durum, sevilen bir etkinliğe dönüştürülür. Çocuğun ihtiyaçlarının önceden tahmin edilmemesi gerekir. Sosyal rutinler kullanılır. Kullanılan dil ve davranışlar çocuğa göre düzenlenir. Dil, çocuğun anlayacağı şekilde uyarlanır. Ortak dikkat kurulmaya çalışılır. İletişime dil ve deneyimler katılır. Nesneler isimlendirilir, mimik ve hareketler kullanılır, yavaş olunur, anahtar kelimeler abartılır. Konuşmaların konu ve içeriği çeşitlendirilir. Çocuğun oyunları zenginleştirilir.


Duyu Bütünlemesi Terapisi Duyu organlarımızla gelen bilgilerle, çevremizi ve kendimizi algılarız. Dokunma, tat alma, koku, görme, işitme, proprioseptif (kas eklemler ve bağ dokusu ile algılanan pozisyon duyusu) ve vestibüler (iç kulaktaki duyu organı ile algılanan , hareket, denge ve yerçekimi ile ilgili mesajları alan) duyular aracılığıyla alınan uyaranlar ile merkezi sinir sistemine pek çok bilgi iletilir.

Merkezi sinir sistemimiz, beyin ve beynimizin vücudumuz ile ilişkisini sağlayan omurilikten oluşur. Görevi; iletilen bilgileri organize etmek, gelen bilgiler arasında bağlantı kurmak ve parçalardan bir bütün oluşturmaktır. Bir tek duyudan alınan mesajlar öğrenmemiz için yeterli değildir. Çeşitli duyuların sağladığı bilgiler arasında ilişki olmalıdır. Örneğin; dokunma duyusu ile alınan mesajlar görmeye, görme duyusu ile alınan mesajlar dengeye ve vücudun farkında olunmasına, bu da öğrenmenin gerçekleştirilmesine yardımcı olur. Mesajlar arasında bağlantı kurulması, yani duyu bütünlemesi sayesinde beynimiz bizim çeşitli beceriler kazanmamızı ve öğrenmemizi sağlar.

Çocuğun ayakkabısını bağlamayı öğrenmesi için ayakkabı bağını görmesi, ona dokunması, kendi parmak hareketlerini kontrol edebilmesi, kendine anlatılanları dinlemesi, dengesini bozmadan çömelerek belli bir pozisyonda ayakkabısını bağlaması gerekmektedir. Bu da yukarıda saydığımız duyuların çoğundan gelen mesajların birbiri ile bağlantısının yani duyu bütünlemesinin olmasını gerektirir.


Duyu Bütünlemesi Bozukluğu Duyu bütünlemesi bozukluğu olan çocuklar algıladıklarını bütünleştiremezler ve parçalardan bir bütün oluşturamazlar. Otistik özellikleri olan çocukların çoğunda duyu bütünlemesi bozuklukları görülür.

Vestibüler uyaranları bütünleme güçlüğü yaşayan çocukların, günlük yaşamda yerçekimine güvensiz ve savunmacı davranışlar geliştirdiği görülür. Örneğin, merdivenin son basamağından atlayamaması, kaldırım taşı üzerinde yürüyememesi, merdiven korkuluğuna sıkıca tutunmadan inip çıkamaması, oturduğu sandalyenin başkası tarafından hareket ettirildiğinde aşırı derecede korkması gibi.

Dokunsal uyaranları bütünleme güçlüğü yaşayan çocukların savunmacı olmasına örnek olarak; eline su damlası düşmesi ile diken batmasına birbirine yakın tepkiler vermesi, öpmek ve öpülmekten hoşlanmadıkları halde sıkıca sarılınmasından hoşlanmaları verilebilir.


Otizmde Duyu Bütünlemesi Terapisi Tek başına bir eğitim yöntemi değildir. Duyu algılamalarında farklılık olan otistik çocukların, doğru tepkileri verebilmeleri, kendilerini tanımaları, bulundukları mekân içinde kendilerini algılamaları, çevrelerinin farkında olmaları ve hareketlerini kontrol edebilmeleri sağlanarak, öğrenme için gerekli ortam hazırlanır. Duyu Bütünlemesi Terapisi, dört yıllık bir yüksek öğrenim programını tamamladıktan sonra konusunda lisans üstü eğitim, seminer ve sertifika programlarına katılmış, bu konuda deneyimli uğraşı terapistlerince uygulanır. Özel tekniklerle, otistik özellikleri olan çocuğun gereksinimleri doğrultusunda duyuları uyarılarak beynin mesajları organize etmesine yardım edilmektedir. Bunun için geniş bir oda içinde çeşitli büyüklükte terapi topları, silindir şeklinde yastıklar, tavandan asılan serbest sallanan salıncaklar, altına tekerlekler yerleştirilmiş platformlar kullanılabilir. Çocuğun yaşına uygun ve eğlenceli çeşitli fiziksel etkinlikleri içeren tedavide, uğraşı terapisti ortamı kontrol ederken, çocuğun kendi yaptıklarını kontrol etmesi beklenir. Uğraşı terapistlerinin uyguladığı teknikler arasında, çocuğun vücut pozisyonunu değiştirme, sallama, yuvarlama, fırlatma, üstüne binme, döndürme gibi etkinliklerin yanı sıra, çocuğu pamukla dokunarak uyarma, çocuğu ovma ve fırçalama gibi direkt dokunsal uyaranlar verilmesi de vardır.


Montessori, Portage Eğitim Programları Dr. Maria Montessori tarafından geliştirilen ve engelli ya da engelli olmayan çocuklar için de kullanılan bu yöntem, otistik özelliği olan çocuklar için uygulanabilen bu okul felsefesi ve eğitim yöntemi; çocuğu öğrenme etkinliklerinin merkezi ve lideri olarak görür. Montessori yöntemi, eğitimin doğal bir süreç olduğunu vurgular ve çocuğun kendi iç sesini dinleyerek hareket edeceğine, böylece hem kendi kendini denetlemeyi hem de öğrenmeyi gerçekleştireceğine inanır. Montessori yöntemini uygulayan özel eğitim okullarında, otistik özellikleri olan çocuklar ve diğer gelişimsel bozuklukları olan çocuklar engelli olmayan akranları ile birlikte aynı ortamda bulunurlar.


Otizm ile İlgili Biyolojik ve Tamamlayıcı Yöntemler

İşitsel Bütünleme

Kulak Burun Boğaz uzmanı Dr. Guy Berard tarafından işitsel işlemleme problemi olan bireylere yardımcı olmak için geliştirilmiş bir yöntemdir. Dr. Berard normal işitmeye sahip olan ancak, bazı frekanslarda işitme yeteneği, diğerlerinden daha hassas olan kişilerde işitsel işlemleme sorunu olduğunu düşünmektedir. Otistik özellikleri olan çocuklarda görülebilen bazı seslere aşırı hassasiyet, elleri ile kulaklarını kapatma gibi davranışları bazı frekanslardaki işitme yeteneğinin diğerlerinden daha hassas olması ile açıklamaktadır.

İşitsel bütünleme terapisi Audiokinetron adı verilen, bir müzik kaynağından (kaset, CD) gelen sesleri alçak ve yüksek frekanslara göre ayırdıktan sonra kulaklıklar ile bireye ileten bir elektronik cihaz ile yapılır. Terapiye alınacak bireyin öncelikle odyogramı (işitme testi) elde edilerek işitsel yeteneği değerlendirilir. İlk odyogram ile aşırı hassas olduğu frekanslar belirlenir ve bu frekanslar dinletilen müzikten tamamen çıkarılır ya da kısmen azaltılır.

İkinci odyogram ile ilk beş saatlik dinleme sonrası işitsel hassasiyetin olduğu frekanslarda değişme olup olmadığına bakılır. Üçüncü odyogram tüm dinleme programı tamamlandıktan sonra tekrarlanır. Dr. Berard bu odyogramda işitsel hassasiyetin kaybolması gerektiğini bunun otistik özellikleri olan çocukların dinleme ve öğrenme yeteneğini olumlu yönde etkileyeceğini düşünmektedir.

Ancak yapılan bilimsel çalışmalarla otistik özellikleri olan çocukların dinleme ve öğrenme yeteneklerinde işitsel bütünleme tekniği sonrası kaydedilen spesifik değişikliklere rastlanmamaktadır. Gravel, elektrofizyolojik değerlendirmelerde, otistik özellikleri olan ve olmayan çocukların işitsel hassasiyetinde farklılık olmadığını ortaya koymuştur. Ayrıca, bu terapi sırasında hiperaktivite, sinirlilik gibi davranış bozukluklarının ortaya çıktığı da rapor edilmiştir. Alerji ve Otizm Vücudun belirli bir maddeye ya da gıdaya karşı gösterdiği olumsuz reaksiyona alerji denir. Otistik özellikleri olan bazı çocukların alerjileri olduğu, bundan dolayı öğrenme ve davranış problemleri yaşadıkları iddia edilmektedir.

Alerjinin sık görülen bir çeşidi olan gıda alerjisi, bağışıklık sistemini de etkilemektedir. Bu tip alerjinin belirtileri arasında kusma, egzama, baş ağrısı,burun akıntısı,dudaklarda şişkinlik sayılabilir. Kulak ve yanaklarda kızarıklık,karında gaz ve şişkinlik, kabızlık, aşırı susama,düşük kan şekeri, göz civarında koyu halkalar,özellikle geceleri aşırı terleme,sık nezle ve burun akıntısı, şişmiş kızarık dudaklar,açıklanamayan döküntüler görüldüğünde otistik özellikleri olan çocukların ebeveynlerinin bir çocuk doktoruna başvurması gerekir.

Beyinsel alerji terimi; belirli bir maddeye olan hassasiyetin, beyine yapabileceği etkiyi belirtmek için kullanılmaktadır. Bu alerjik durum ya da hassasiyet beyin dokularının şişmesine ve tahriş olmasına yol açar. Bu durum toza karşı alerjik bir kişide burnun kızarmasına ve tahriş olmasına çok benzer; ancak beyinde dokuların şişkinliğini görmemiz imkansızdır, belirtiler öğrenmede ve davranışta kendini gösterir. Herhangi bir gıda maddesi alerjik olabileceği gibi, şeker gibi bazı gıdalar davranış bozukluklarına yol açan şüpheliler listesinde yer alabilir. Bu davranış bozuklukları ruh halinde oynamalar, akılcı olmayan davranışlar, huysuzluk, uyku bozuklukları, sinirlilik hali gibidir.

Besinlerin yanında bazı maddeler de alerjik reaksyiona neden olabilir. Hiperaktiviteye (aşırı hareketlilik), fosfatlar ve renk vericiler gibi besin katkı maddelerinin yol açtığı düşünülmektedir. Küfler, kimyasal maddeler, parfümler de alerji yapabilmektedir. Kurşun ve alüminyum gibi ağır metal zehirlenmelerde de otizme benzeyen davranış ve öğrenme problemleri de görülmüştür.

Bazı gıdaların alınması ile bağışıklık sistemini etkilemeyen, ancak yine vücudun reaksiyon göstermesine neden olan durumlar da ortaya çıkar. Buna vücudun o gıdayı tolere edememesi (örneğin sütün içindeki şekere yani laktoza hassasiyet gibi) denir. Gluten-Kazein İçermeyen Beslenme Literatüre göre, bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar ve ebeveynlerin tecrübeleri, bazı otistik özellikleri olan çocukların buğday ve sütten elden edilen proteini sindiremediklerini iddia etmektedir. Gluten buğday, yulaf, çavdar ve diğer tahıllarda bulunur. Kazein ise sütte bulunan protein çeşididir. Süt ve tahılların dışında başka besinler de sorun yaratabilir ve çoğu zaman bunların sayısı birden fazla olabilir. Yiyeceklere ve kimyasal maddelere karşı toleranssızlığı saptamada bazı testler diğerlerinden daha etkindir. Hangi testlerin en uygun olduğunu saptamak dikkatli bir araştırmayı ve alanında uzman olan bir doktora danışmayı gerektirir. Bir doktorun gözetimi altında şüphelenilen besin ya da besin grubunu belirli bir süre için çocuğun diyetinden çıkararak ya da dönüşümlü olarak vererek duyarlılığı olan yiyecekler saptanır. Bu iş evde yapılabilir ve gerekli zaman ile yiyeceğe harcanan paranın dışında başka bir şey gerektirmez. Yiyeceklere karşı hassasiyetin sinir sistemini nasıl etkileyeceğini bilen bir uzmandan öğrenilerek uygulanması tercih edilmelidir. Vücutta Maya ve Mantar Tedavisi Candida albicans probleme yol açacak mantar çeşitlerinden biridir. Candida albicans ile otizm arasındaki olası bağlantı, tıp dünyasında bir tartışma konusudur. Bazı doktorlar aşırı miktardaki mantarı veya bünyesinde bununla ilgili olarak bulunan organizmaları azaltmak suretiyle bu çocuklara yardımcı olduklarını iddia etmektedirler. Dışkı analizi çeşitli mantar türlerini ortaya koyabilir. Her tür aşırı mantar çoğalması vücudun çeşitli işlevlerinde sorunlara yol açabilir.

Candida mayaya benzeyen ve normal olarak vücutta bir miktar bulunan bir mantardır. Uzun süren antibiyotik ya da hormon tedavisi mantarın çoğalmasına neden olur. Diğer olası nedenler şunlardır: Bağışıklık sistemini baskılayan ilaç tedavisi, herpes, su çiçeği, bağışıklık sistemini bozabilecek zehirli maddelere maruz kalma gibi. Mantar, vücutta şekerin olduğu ortamda daha rahat ürediği için, bazı ebeveynler çocuğun beslenmesinde şekeri en aza indirerek mantar enfeksiyonları ile başa çıkmaya çalışırlar. Mantarın aşırı üremesinin tedavisinde normalde mantar ilaçları verilir. Kantaron, sarımsak ve birtakım başka doğal kaynaklı formüllerin kullanımı mantar tedavisini desteklemektedir. Mantarı öldüren ilaçların verilmesi ile birlikte, içinde şeker ve mayanın bulunmadığı bir beslenme şekli de önerilir.


Vitamin Tedavisi Vitamin tedavisinde, vücut metabolizmasını normal hale getirmek amaçlanır. Bu tedavide çocuklara özellikle yüksek dozda B6 magnezyum minerali verilir. B6 vitamininin işlevi proteinin sindirimini kolaylaştırmaktır. Çalışmalar, B6 vitamininin beyin dalgalarının ve idrar kimyasının normal hale gelmesine yardımcı olduğunu, hiperaktiviteyi kontrol ettiğini, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve alerjik reaksiyonların etkilerini azalttığını göstermektedir. Magnezyum, kemik oluşumunu destekleyen, sinir ve kas hücrelerinin bakımını sağlayan ve vücuttaki enzimlerin çalışmasını arttıran bir mineraldir. Metabolizma yönünden, bu ikisi diğer vitamin ve minerallerle alınmalıdır. Vitaminlerin etki göstermesi 60-90 gün sürer. Bu süre içinde çocukların ve ailelerin sabırlı olmaları ve tutarlılık göstermeleri gerekir. Önemli bir konu da, ilacın dozudur. Herhangi bir vitamin tedavisine başlamadan önce bir uzmana danışılmalı ve araştırma yapılmalıdır.

Kullanımda sözü geçen diğer takviyeler de şunlardır: Folik asit, A vitamini, yağlı asitler, C vitamini, çinko, dimetilglisin (DMG), trimetilglisin (TMG) ve melatonin. Teknik bir isme sahip olan dimetilglisin aslında bir besin maddesidir. Çocuklarına DMG veren ailelerden alınan bilgiler doğrultusunda; konuşma, göz teması, sosyal davranış ve dikkat süresi alanlarında iyileşme ve hareketlilikte artış olduğun iddia edilmektedir.


Sekretin Sekretin hormonunun en iyi bilinen işlevi, sindirim için gerekli olan bikarbonat ve enzimlerin pankreastan salgılanmasını sağlamaktır. Otizmin belirtilerini yok etmek için, vücuda sekretin hormonu verilmesi ile otizmin belirtilerinden sorumlu olduğu tahmin edilen gıdadan gelen peptidlerin, daha kolay parçalanacakları düşünülmüştür. Ancak bu maddenin vücuttaki diğer sistemleri nasıl etkilediği bilinmemektedir. DIŞAVURUMCU SANAT TEDAVİLERİ

Dans ve Hareket Terapisi Bu yöntem kendini ifade etmek için hareketi ve dansı kullanır. İlişkileri ve iletişimi geliştirmek, dışavurum ve duygusal gelişimi anlamaya yarayan bir tedavi yöntemidir. Bir dans terapisti, hareket içindeki manâ ve anlamı görmek ve yorumlamak üzere eğitim almıştır. Bu anlayıştan hareket eden terapist çalıştığı bireyle beraber vücudu, hareketleri, sesleri ve sözcükleri kullanarak onlarla ilişki kurar. Empati sadece sözcüklerle değil, destekleyici hareketlerle de gösterilir. Müziğin akışı içinde daha özgür hareket etmeye başladıkça, karşılarındaki insana yöntemlerinden mevcut sınırlarının dışına çıkabilecek olan otistik özellikleri olan bireyin, bu sayede karşılıklı güveni ve birbirinden öğrenmeyi pekiştirebileceklerini göreceklerdir. Otizmi olan bireyler duygusal dünyalarını fark etmekte, onu anlamakta ve idare etmekte zorlanır. Terapist ise hareketlerin ve duyguların birbirlerine bağlı olduğunu bilerek yola çıkar ve bireyin değişik hareketlerin içeriğini tecrübe etmesini destekler. Bunun yanında çok yavaş ya da hafiften başlayıp çok hızlı ya da ağıra kadar geniş bir yelpaze içinde ifade edilmekte zorlanılan duygunun dışarı çıkmasına yardım eder. Müzik Terapisi Müzik dinleyerek, müzik aletleri kullanılarak müzik terapistleri tarafından uygulanan terapi yöntemidir. Müziğin çeşitli özellikleri dikkate alınarak geliştirilmiştir.

Bu özellikler; dikkat çekici olması, tekrarı eğlenceli hale getirmesi, kişilerin müziğe kolayca adapte olmaları, hafızaya olumlu katkıları, vücut hareketini motive etmesi, sözel ve bedensel iletişimi ortaya çıkarması, her yaş ve yetenekteki bireylere uygulanabilmesi, duyguyu hafızaya eklemesidir.


Otistik özellikleri olan çocuklarda müzik terapisinin kazançları :

· Duygusal, sosyal fonksiyon bozukluğunun düzeltilmesine yardım eder: Göz kontağı kuramayan, yaşıtları ile ilişkiden kaçınan, toplumdan izole olmak isteyen çocukta bu engeller aşılır, çocuk dış dünyaya yöneltilir. Kullanılan müzik aleti aracılığı ile terapist çocuk ile köprü kurar. Bu zil, davul, piyano veya ksilofon olabilir.

· Sözel ve bedensel dilin kullanımını arttırır: Müziğin farkına varmaları ile iletişim istekleri artar, sözel iletişim kurabilen otistik özellikleri olan çocuklarda konuşma isteğini artırır.

· Algı bozukluğu ve motor fonksiyon bozukluğu nedeni ile görülen karakteristik davranışları azaltır: Müzik aleti kullanımı ile çocuğa görsel, dokunsal ve işitsel uyaranlar birlikte ulaşır. Bu uyarılma çocuğun ince ve kaba motor gelişimini etkiler, kendisinin farkına varmasını kolaylaştırır, zarar verici davranışlardan uzaklaştırır.

· Kendini ifade etme yeteneği ve başarı duygusu artar: Müziği kullanarak kendisini ifade eder. Böylece çocuğun iletişim sorunları giderilir. Müzik aletleri çalmak ya da şarkı söylemek çocuğun başarı duygusunu artıracaktır.


Sanat Terapisi Sanat şemsiyesi altındaki herhangi bir tedavi yönteminin ana amacı estetik yönün yaşanması ve ortaya çıkabilmesi için güvenli ve yargılamayan bir ortamın oluşturulmasıdır. Sanatsal faaliyetin doğası, aktif şekilde bir nesne ile uğraşmayı, risk almayı ve şahsın kendini ifade etmesini içermektedir. Sanat yapılırken; bilişsel gelişim, şekiller ve hacimden, duyular ise renkler, kokular ve dokulardan, fiziksel koordiasyon, genel süreçten fayda görür. Böylelikle, hem estetik farkındalık gelişmekte hem de çeşitli beceriler elde edilmektedir. Sanat, çocuğu cesaretlendirerek, onu teşvik ederek, iletişim yolunu açar. Ayrıca duyguların ortaya çıkabileceği bir ortam yaratır. Drama Hareket Terapisi Bu yöntem otizmi olan insanlara birbiriyle çatışmadan, güvenli bir alanda kendilerini hareket tiyatro ve oyunla ifade etmelerini sağlar. Konuşması kısıtlı veya hiç konuşmayan insanların türlü iletişim yollarının kabul edildiği bir ortamda bireyin ifadesinin duyulması, kabul görmesi ve cevap verilmesi, bireye güçlenme duygusu yaşatır. Sanat yolu ile duygusal zorlukların başkalarına zarar vermeyecek şekilde ifade edilmesi teşvik edilir. Bazen normal olmayan davranışlar da yaratıcı çeşitli hareketlere yönlendirilerek, topluma uyacak şekilde değerlendirilir. Terapinin bir yanı da bireyin kendi yaratıcı kapasitesine ulaşmasına yardım etmektir. Bu, soyut anlama kabiliyeti gerektireceği için her otizmi olan bireyle yapılamaz; ama bu gibi durumda başka bir kendini ifade etme yöntemi araştırılır. Oyun yöntemleriyle nesneleri araç olarak kullanarak insanla ilişki kurmak öğretilir. İnsanlara güvenmeyi öğrenmek ve onlarla olumlu şekilde ilişkiye geçebilmek en baş amaçlardan biri olmakla beraber bireyin seçimi her zaman saygı görür ve desteklenir. ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ


Aromaterapi Fiziksel ve ruhsal sağlığı iyileştirmek amacı ile bitki özü içeren yağların tedavi amaçlı kullanımıdır. Değişik bitkilerden elde edilen bitki özleri içeren bu yağların çeşitli formlarda koklanması ve vücuda uygulanması ile psikolojik ve fizyolojik etkileri olduğu bilinmektedir. Bu yağlar özelliklerine göre uyarıcı, dinlendirici, sakinleştirici ve gevşetici etkiler ortaya çıkarabilirler.

Otistik özellikleri olan çocuklarda duyu bütünlemesi problemi görüldüğünden bu çocuklar, uyaranları algılama ve organize etmede sorunlar yaşarlar. Aromaterapide koku alma duyusunun amaca yönelik uyaranlarla doğru ortamlarda uyarılması ile istenen davranışların ortaya çıkarılması sağlanır. Yapılan uygulamalarda aromaterapinin olumlu etkileri ortaya konmakla beraber otistik özellikleri olan çocukların beklenenden az ya da fazla cevaplar vermesi özelliği nedeni ile dikkatli davranılması gerektiği belirtilmektedir.

Uyarıcı özelliği bilinen nane özü içeren yağlar sınıf içi etkinliklere gösterilen ilgiyi artımakta, gevşeme ve sakinleşme özelliği olan portakal çiçeği, sandalwood gibi yağlar onların öğrenmeye hazır duruma gelmelerini kolaylaştırmaktadır. Örneğin, ellerini lokalize etmekte güçlük yaşayan bir çocuğun elleri, nane özlü yağ eklenmiş su spreyi ile uyarıldığında görme duyusunun yardımı olmadan, ellerinin yerini bulması kolaylaştırılarak, kendi farkındalığının artması sağlanmıştır.

Sınıf içinde ellerine tükürerek sürekli olarak oğuşturan ve ortama olan ilgisini yitiren başka bir çocukta ise sakinleştirici etkisi olan neroli yağı damlatılarak ellerini ovmasına izin verilmiş, çocuğun dersin devamını daha sakin bir şekilde izlediği ve istenmeyen davranıştan vazgeçtiği gözlenmiştir. Sözel ifade yeteneği olmayan aynı çocuk, daha sonraki derslerde yüz ifadesi kullanarak yağ istediğini belirtmiş ve sınıf içindeki etkinliklere daha sakin bir şekilde katıldığı gözlenmiştir. Aromaterapi bu konuda eğitim almış bir uzman tarafından uygulanmalıdır. Refleksoloji Bu yöntem; hastalık, kaza, stres gibi etkenlerle vücudun yaşamsal enerji yolları bloke olduğu için, vücut fonksiyonlarının engellendiği felsefesine dayanır. Refleksoloji vücuttaki doğal enerji akımını restore ederek iyileşmeyi hızlandıran bir yöntemdir.

Refleksolojist parmakları ve ellerini kullanarak ayak tabanındaki çeşitli noktalara basınç uygular. Bu, basınç merkezi sinir sistemini uyararak blokları açmak, normal enerji akımını tüm vücuda yaymak ve gerginlikleri gidermek yolu ile vücudun kendisini iyileştirmesini hızlandırır.

Refleksoloji kişiyi bir bütün olarak tedavi eder, sadece belli bir belirtiyi tedavi etmez. Bu nedenle pek çok sorunda uygulanabilir. Bunlar arasında kronik ve akut ağrılar, spor yaralanmaları, uyku bozuklukları, strese bağlı olarak ortaya çıkan bozukluklar ve otizm sayılabilir. Refleksolojinin uygulanmasından sonra yapılan tıbbi test ve gözlemler sonucunda depresyon ve anksiyetenin azaldığı, hemoglobin seviyesinin yükseldiği, kan basıncının normalleştiği gibi olumlu etkileri ortaya koymuştur.


Bu değişikliklere refleksoloji ile ulaşılması aşağıda özetlenen davranışlar ile olmaktadır:


· Endorfin üretiminin uyarılmasını kontrol ederek ağrıyı kontrol etme,

· Derin kas gevşemesi sağlayarak stres ve gerginliğin azalması,

· Vücuttaki derin duyunun (proprioseption) uyarılması ile diğer sistemlerin harekete geçmesi,

· Otonomik sinir sistemi üzerinde uyarıcı ya da baskılayıcı etkiler,

· Kan ve lenfatik dolaşımın hızlandırılması.


Otizm de refleksolojinin uygulandığı alanlardan biridir. Otistik özellikleri olan çocuklarda sindirim sistemi, dalak, omurilik ve beyin alanları üzerinde çalışılması önerilir. Duygusal ve davranışsal problemlerin yanı sıra otistik özellikleri olan çocuklarda görülebilen bazı bağırsak problemleri; mide bağırsak duvarının incelmesine ve yabancı maddelerin bağırsak içine girmesine sebep olur. Literatüre göre, bu toksin maddeler, mide bağırsak yolu ile kan dolaşımına dahil olarak beyin fonksiyonunu etkiler. Bağırsak fonksiyonlarının artırılması ile vücudun toksinlerden arındırılması, karaciğer ve bağışıklık sisteminin fonksiyonlarının arttırılması ile beynin fonksiyonunun iyileştirilmesi, vücudun ruhun ve zihnin uyumunu sağlar


Hipoterapi Hayvanlar ve insanlar arasındaki pozitif ilişkinin tedavi edici olarak kullanılmasıdır.Ata binmenin engelli çocuklarda pek çok becerinin kazanılmasında yararlı olduğu değişik çalışmalarda ortaya konmuştur. Otistik özellikleri olan çocuklara yönelik ata binme programları olan merkezler pek çok ülkede yararlı çalışmalar yapmaktadır.

Otistik özellikleri olan çocuklarda ata binme terapisinin yararlı olduğu alanlar: Konuşma ve dil gelişimi, ince ve kaba motor gelişimi, motor planlama becerileri, kısa ve uzun dönem hafıza gelişimi, çevre ve kendilerinin farkında olma yetenekleridir. Ayrıca bu terapi göz kontağı kurabilme yeteneğini de artırır.

Yunuslarla Terapi Yunuslar ve insanlar arasındaki fiziksel kontağın fizyolojik ve psikolojik açılardan olumlu etkileri araştırıldığında normal çocuklardan farklı eğitime ihtiyacı olan engelli çocuklarla ilgili çeşitli alanlarda başarılı sonuçlar alınmıştır. ABD, İsrail, Avustralya, Portekiz ve Meksika da bu konu ile ilgili çeşitli merkezler çalışmalar yapmaktadır.

Yunuslarla oyun terapisi yönteminde, çevresindeki dünya ile iletişim kuramayan çocukların yunuslarla kolayca iletişim kurdukları gözlenmiştir. Bu özellik onların eğitiminde kullanılmaktadır. ABD’ de bu konuda çalışmalar yapan eğitim psikolojisi profesörü David Nathanson, yunus balıkları ile yüzmenin otistik özellikleri olan çocuklarda endorfin salgısını etkilediğini, bağışıklık sistemini uyararak T hücrelerinin (vücudumuzun savunma hücreleri) üretimini hızlandırdığını belirtmektedir.

Prof. Nathanson insanlardaki fiziksel limitasyon ve engellerin yunus balığının doğal sonar sistemi ile algılandığını, özellikle şişe burunlu yunusların otistik özellikleri olan çocuklarla birlikte terapide kullanılması ile olumlu sonuçlar alındığını belirtmektedir.

Yunus balıkları ile yüzme tek başına otistik özellikleri olan çocukların iletişim kurmalarını kolaylaştırdığı gibi, formal bir eğitim sistemine paralel olarak motivasyon amaçlı da kullanılabilmektedir. Bireysel eğitim alan çocuk bu eğitimde kazandığı başarılar için yunusla yüzme ile motive edilir. Bilgisayar Programları Otistik çocukların konuşma gelişimi ve işitsel bütünleme fonksyionları için yazılmış bilgisayar programları mevcuttur. Bilgisayarda resimler ve ikonlar standarttır. Her zaman aynı görünür ve üstüne tıklandığında aynı işlemi yerine getirirler. Ani değişikliklerin olmadığı kontrollü bir ortamda, otizmi olan bireyler güvenli bir şekilde sosyalleşmeyi öğrenirler. Çünkü fareyi tıklamak için sıra beklemek gerekir, bir kişinin yaptığını diğeri de görür, ve ikisi beraberce yaratıcı olabilirler. Bütün bunların olması için de otizmi olan bireyin mutlaka okuma yazma bilmesi ya da konuşabiliyor olması gerekmez. Birlikte geçirilen bu zaman hem öğretici hem de eğlenceli olabilir. Ayrıca otizmi olan spektrumda bazı bireyler, bilgisayar kullanımı ve bilgi teknolojisi konusunda kabiliyetli ve başarılı olup ilerde bu alanda çalışabilirler. Karaniosakral Terapi ABD’den osteopati doktoru John Upledger tarafından geliştirilmiştir. Bu yöntem terapistin ellerini kullanarak beyin-omurga sistemini değerlendirmesi ve fonksiyonunu arttırıcı teknikler uygulamasından oluşur.

Beyin-omurga sistemi beyin, omurilik, onları çevreleyen beyin omurilik sıvısı ile bu yapıları saran beyin omurilik zarından oluşur. Başımızdan kuyruk sokumuna kadar uzanır. Beyin ve omurilik sisteminin fonksiyonu, onları çevreleyen sıvı ve zardan etkilenir. Sistemin herhangi bir parçasındaki dengesizlik tüm sistemi etkileyen bozukluklara yol açabilir.

Kraniosakral terapi, beyin omurilik sistemini saran zarın yapılarından duramaterde çeşitli nedenlere bağlı olarak gerginlik olabileceği ve bu gerginliğin terapistin ellerini kullanarak uygulayacağı tekniklerle azaltılması ya da giderilmesi ile tüm sistemin fonksiyonunun iyileştirilebileceği esasına dayanır.

Kaza ya da travmaya bağlı olarak ortaya çıkan boyun, sırt, bel ağrıları, stres ile ilgili fonksiyon bozuklukları (uykusuzluk, baş ağrısı), el –göz koordinasyonu problemleri, siyatik ve çeşitli nevraljiler,baş dönmesi, disleksi ve otizm, kraniosakral terapinin uygulandığı alanlar arasındadır.

Otizmin nedenleri arasında sayılan viral enfeksiyonlar ve aşı reaksiyonlarında ortaya çıkan biyokimyasal değişikliklerin çocuğun gelişimi sırasında beyin-omurilik sisteminin gelişimini de etkilediği düşünülmektedir. Beyin–omurilik zarının yapılarından duramaterin esneyebilme, büyüyebilme özelliğini kaybetmesi ile beynin fonksiyonlarının etkilendiği, normal beyin-omurilik gelişiminin tamamlanmadığı düşünülmektedir.

Dr. Upledger otistik özellikleri olan çocuklarda zara esneklik kazandırılmasına yönelik terapi teknikleri ile parmak emme, başını masaya vurma gibi bazı istenmeyen davranışların giderilebildiğini belirtir. Ayrıca duygusal ve davranışsal açıdan da terapi sonrası olumlu davranış modelleri geliştiğini ortaya koymaktadır. Terapi beyin-omurilik sisteminin gelişimini tamamlanacağı yaşa yani çocuk büyüyene kadar devam etmelidir.

Hidroterapi İnsan vücudunun dörtte üçü sudur. Yerçekiminin kısmen ortadan kalktığı, insan vücuduna sürekli sıcacık dokunan ve minerallerle etkileyen bir ortam, zihinsel ve fiziksel engelli çocukların eğitimi ve gelişimi için çok önemli bir fırsat, eşsiz bir yöntemdir. Homeopati Alternatif tıp yöntemleri arasındadır ve yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi vardır. Samuel Hahneman adlı Avrupalı bir doktor tarafından geliştirilmiştir. Sıtma tedavisinde kullanılan kinin ilacının sağlıklı kişiye verildiğinde ateşe yol açtığını gözleyen Dr. Hahneman hastalık belirtisini ortadan kaldırmak için kullanılan ilacın o hastalığın belirtilerine sebep olduğu ilkesi ile homeopatinin temelini atmıştır. Kinin ilacını su ile karıştırıp çalkalayarak, içindeki yabancı maddelerden arındırmaya çalışırken, elde ettiği solüsyonun kininden daha etkili bir ilaç olduğunu keşfetmiştir. Bu felsefe, batı tıbbına aykırı olmakla beraber geliştirilerek çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Homeopatik ilaçları kullanan uzmanlar, vücudumuzun ilaçlardan iki şekilde etkilendiğini düşünürler. İlacın vücut üzerindeki fizyolojik etkisi ve vücudun ilaca cevabı; belirli bir etkiyi yaratması için başvurulan ilacın yüksek konsantrasyonunun organlarda toksik belirtilere neden olacağını, ancak düşük dozlarda toksik etki yaratılmadığından daha tedavi edici olduğunu iddia ederler.

Homeopatik ilaçlar mineral, hayvan ve bitkilerden elde edilen, sulandırılmış, toksik olmayan ve pahalı olmayan ilaçlardır. Otistik özellikleri olan çocuklarda beynin kan akımının bazı bölgelerde daha az olduğu saptandığından, bu bölgelerin daha az fonksiyonu olduğu düşünülerek bu akımı artırmak amacıyla çeşitli homeopatik ilaçlar kullanılmaktadır.


 

"Diğer Yazılar"


 


Comentarios


bottom of page